Kategori : Gıda - Etiketler :sürdürülebilir tarım nedir, sürdürülebilir tarım yöntemleri, sürdürülebilir tarımın faydaları - Tarih : 08 Eylül 2012
Yiyecek-içecek sektöründe tüm şirketlerin yol haritasının en büyük belirleyicisi sivil toplumun baskısı.
Son yıllarda dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi Türkiyeli tüketici de artık bir şeyleri değiştirecek güce sahip olduğunu anlamaya başladı. Kısa bir süre önce Genetiği Değiştirilmiş Organizmalı (GDO) 29 ürünün ithalatına karşı Greenpeace önderliğinde başlatılan kampanyanın başarıyla sonuçlanması, nihai tüketicinin gücünü gösterdi.
Tabii ki GDO konusunda daha alınacak çok yol var ama başvurunun sivil toplumun gücüyle geri çekilmek zorunda bırakılması iyi bir başlangıç. Aynı başarı ‘Seninki kaç santim’ kampanyasıyla da elde edildi. Lüfer, kalkan, levrek ve sinarit gibi balıkların avlanma boyları uzatıldı.
McKinsey Global Institute’ün kentleri mercek altına alan raporuna göre dünyada 2650’den fazla kent var. Foreign Policy dergisinin eylül-ekim sayısında hazırlanan dosyaya göre 2025 yılında dünya ekonomisini 75 kent yönetecek. Yani dünya nüfusunun yarıdan fazlası kentlerde yaşayacak. Global GSH’nin yüzde altmışını kentler yaratıp üretecek.
Tabii bu tablo tarım alanlarının azalacağının da göstergesi. Küçülen tarım alanları durmadan artan nüfusu beslemek zorunda. Zaten iklim değişikliği tarımı güçleştiriyor, su kaynakları her geçen gün azalıyor. ‘Sürdürülebilirlik’ yani kaynakların doğru bir biçimde yönetimi tüm dünya için hayati önem taşıyor. Zaten Batılı devletlerin büyük bir bölümü bunu bir devlet politikası olarak benimsedi.
Bilinçli tüketici ve sivil toplum işbirliği tüm sektörünü yönlendirme gücüne sahip. Doğal, iyi tarım ürünü talep edildiği oranda üretici de buna yönelecektir. Ancak henüz böyle bir duyarlılık yok. Ekonomik şartlar gereği şimdilik tüketici sadece fiyat ve tadına göre seçimlerini yapıyor.
Hafta başında Unilever Türkiye Gıdadan Sorumlu Başkan Yardımcısı Mustafa Seçkin’le beraber Knorr’un Heilbronn’daki İnovasyon Merkezi’ne gittik. Sürdürülebilirlik söz konusu olduğunda Unilever sektörün önemli aktörlerinden biri. 190 ülkede gıdadan temizliğe 14 kategoride her gün 2 milyar tüketiciye ulaşıyorlar. 13 yıldır da gıda kategorisinde ‘sürdürülebilirlik endeksinin ilk sıralarında yer alıyorlar. Dünya genelinde 65 bin hektar tarım arazisi içinde yılda 1.2 milyon ton sebze alımı yapıyorlar.
Artık geriye dönüş yok
Knorr, Türkiye’de taahhütleri doğrultusunda 2015 yılına dek kullandığı tarımsal ürünlerin yüzde 100’ünü sürdürülebilir tarım yoluyla üretilenlerden almak zorunda. Bunun için de son iki yıldır Türkiye’de 25 tedarikçi ve 4000 çiftçi ile beraber çalışıyorlar. Mustafa Seçkin’e göre “Sürdürülebilirlik şirketler için bir sosyal sorumluluk projesi değil, iş modelleri çerçevesinde ekonomik bir zorunluluk”.
Kısacası tüketici gruplarının seçimleri ve sivil toplumun baskısı yiyecek içecek sektöründeki tüm şirketlerin çizecekleri yol haritasının en büyük belirleyicisi…
Üçte birimiz obez
Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de obezite ve yetersiz beslenme iki ayrı koldan aynı hızda ilerliyor. Dünyada her on yetişkinden biri obez ve 1 milyon insan açlıkla boğuşuyor. Ülkemizde ise her üç kişiden biri normal kilonun üstünde. Hazır gıda sektörüne de bu durumun çözümü için büyük sorumluluk düşüyor. Beslenme uzmanı Dr. Berat Nursal Tosun, tuz, sodyum, doymuş yağ, trans yağ ve şeker oranlarının tüm hazır gıdalarda düşmesi gerektiğini söylüyor. Yani daha hazır gıda sektöründe alınacak çok yol var.
Çiftçiye fonlarla destek veriliyor
Knorr, hedeflerine ulaşmak için sivil toplum kuruluşları, tedarikçiler, çiftçiler ve kamu kuruluşlarıyla işbirliği içine girerek bir çeşit anayasa diyebileceğimiz ‘Sürdürülebilir Tarım Tüzüğü’ hazırlamış. Toprak analizinden azot salımını azaltıcı tedbirlere, kimyasal atıklardan biyo çeşitliliği arttıran tedbirlere uzanan birçok konuda hem üreticiler hem de tedarikçilerle işbirliği yapılıyor.Bugüne dek 1500 çiftçiye eğitim verilmiş, 1300 dekar tarlada toprak analizi yapılarak gübre kullanımı yüzde 10 azaltılmış. Vahşi sulama yerine damla sulamaya geçilmiş. Bu proje için şirket 1 milyon euro fon ayırmış, 1 milyar euro da tedarikçiler koymuşlar. Denizli’deki pilot uygulamada bu fonun yüzde yedisi harcanmış. WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) ile işbirliği yaparak doğru tarım uygulamalarının yaygınlaştırılması için sadece kendi iş ortaklarına değil, dört farklı tarım havzasındaki çiftçilere de eğitim veriyor.
2025 yılında dünyayı 75 kent yönetecek
Foreign Policy dergisinin eylül-ekim sayısında çok kapsamlı bir şehirler dosyası hazırlanmış. 2025 yılında dünyayı yönetecek 75 kent yer alıyor listede. Araştırmanın can alıcı noktasını Çin kentleri oluşturuyor. 2025 yılında Çin’de nüfusu 1 milyonun üzerinde 221 kent olacağı tahmin ediliyor.
75 kentin yer aldığı ‘2025’te dünyanın en dinamik kentleri’ listesinde 29 Çin, 13 Amerika ve sadece üç Avrupa kenti var. Sao Paulo, Buenos Aires, Rio de Janerio, Mexico City, Bangkok ve Singapur listede yer alan diğer kentler. Kısacası dünyanın merkezi, yani dengeleri 23 yıl sonra güney ve doğuya kayarak tümden değişiyor. Ve en önemlisi de geleceğin dünya kenti tanımı Çin’de yazılacak gibi görünüyor. Shanghai, Beijing, Tianjin, Guangzhou ve Shenzhen hem nüfus hem de büyüme hızıyla listenin ilk sıralarında olacak.
McKinsey Global Institute’ün hazırladığı rapora göre Türkiye ise bu listeye 14. sıradan İstanbul ve 69. sırada Ankara ile giriyor. İstanbul’un bugün 11 milyon olan yaklaşık nüfusunun 14.9 milyon; 2010’da 188.2 milyon dolar olan GSMH’nin 479.7 milyon dolar olacağı öngörülüyor. Büyüme oranı ise yüzde 155. Umarız İstanbul bu büyüme hızını kaldıracak altyapıya hazırlanır…
Kaynak: http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1099572&Yazar=MUGE-AKGUN&CategoryID=41